Çağın insanı varoluşunun özünü oluşturan çınarı göremeyerek büyük bir yanlıştan kurtulduğu düşüncesi ile uyutulmuş çınarı beslemek için köklerine akıntıya kürek çekercesine bir yolculuk yapmaya çalışırken karşısına çıkan materyalist düşünceleri hakikat sanarak ve nefsine hoş gelen düşünceleri putlaştırarak asıl kökte olan hakikatin ışığını, varoluşun anlamını görmezden gelerek, perdenin arkasını göremeden, köklere inemeden, çınarın gövdesine doğru yolculuk etmeye çalışır. Elinde başkasından başkası yoktur. Gövdede yükselmeye çalışırken çağın dayatmalarından olan hız ve haza tutulur ve hız, haza ayak uydurulup mesafe alamadan oracıkta (özde değil sözde) inşaya başlar.
Damarlarındaki kanda bile başkasından başkası olmadığı halde bu inşa çabası boşunadır ama hâlâ bunun farkında değildir. Hız ve haz ile yola koyulduğu inşası çınarı göklere yükseltmez aksine kökleri ile bağının kopması sebebiyle çınarı kökten kurutur ve ruhunu uyutur. Çağın insanını Eflatun'un Mağarasına hapseder, konfor alanından çıkarak gölgelerin gerçek manasını anlamasına mâni olur. Mağaradan çıkanlar mağaradakilere hakikatin ışığını gösterene kadar onlar mağarada kalırlar. Mağaradan çıkmak için bize hakikatin ışığını, ruhumuzun hakikatini gösterecek mağaradan çıkma cesareti gösteren özgürlere, öncülere ve hakikat yolculuğu yapacak aşka susamış ruhlara ihtiyaç vardır. Geriye bu hakikat yolculuğu için sabır ve sebat göstermek kalır. Varoluşumuzun hakikatini bulacağımız, aşk ile yol alacağımız, hakikate varacağımız bir yolculuk yapmak niyazı ile.