Birisi bizi incittiğinde ne kadar üzülüyoruz değil mi? Bunu hepimiz düşünmüşüzdür. Peki ya konuşamayan ama canlı olan varlıkları incittiğimiz zaman ne olur, bunu hiç düşündünüz mü? Mesela çiçekler, ağaçlar, yapraklar, çeşit çeşit bitkiler, onları kopardığımızda incitmiş olmuyor muyuz? Günümüz insanı olarak topraktan uzak metropol şehirlerde yaşadığımız için onların dilini anlayamıyoruz. Hız ve haz odaklı bir zamanın içinde bulunduğumuz için okula, işe yahut bir yere giderken yolumuzun üstünde ki bir çiçeği fark edemiyoruz. Belki de koparılıp yere atılan bir çiçeğin üstüne ayakkabımızla basıp geçiyoruz. Rabbimiz dört mevsimde farklı farklı bitkiler yaratarak bizim gözümüzün gönlümüzün şenlenmesini istiyor. Yeni açan bir çiçeğe bakarak tefekkür etmemizi istiyor. Çiçekler de aynı insanoğlunun hayatı gibidir; açar, filizlenir, yeşerir, çiçeklenir ve solar bir sonra ki mevsim de bu döngü tekrarlanır. İnsanın toprakla temas etmesi gerekir. Toprak insanı rahatlatır, insana huzur verir, mutlu eder. Onunla iç içe olmak insanın tefekkür ufkunu geliştirir. ‘’Eserden müessere’’ sözünde olduğu gibi, yaratılana bakıp yaratıcıyı bulur. Zaten fıtratımız toprak değil mi? İnsanlar olarak neden topraktan bu kadar uzaklaştık. Çocuklar hangi ara bitkilere zarar vermeye başladı. Oysaki bizler çamurdan yemek yapıp oyunlar oynayan çocuklar değil miydik? Oysaki bizler sabah kalktığında ilk işi camının önünde yoğurt kovasının içinde bulunan çiçeği sulamak olan nenelerimizin torunları değil miydik? Oysaki bizler "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizde ki fidanı dikin" buyuran Peygamber’imizin ümmeti değil miydik? Topraktan yaratılan ve tekrardan toprakla buluşacak olan insanlar bizler değil miydik? Hangi ara bu hale geldik?
Güncelleme tarihi: 1 Haz 2023