top of page
Kişisel günlük

Keşfedeceğiniz eşsiz içerikler sunan Tahayyül Akademi platformuna hoş geldiniz. Tahayyül ne demek ?, içeriğinde neler gizli ? öğrenmek istiyorsanız bizi ziyaret edin. Eğitim, kitap analizi, alıntılar ve kültür içerikli yazılarımıza şimdi göz atmaya ne dersiniz ?. Tahayyül Akademi hayatımıza başka bir anlam kattı, çünkü tutkularımızı ve düşüncelerimizi sadık okuyucularımızla paylaşmaktan keyif alıyoruz. Okuyun ve tadını çıkarın. www.tahayyulakademi.com

  • Instagram
  • Twitter
Ana Sayfa: Hoş Geldiniz

Neden insan kendini her daim yenilemek üzere yaratılmıştır? Allah’a iman etmiş olsun veyahut olmasın neden çalışır çabalar bir şeyler ortaya koymak ister? Üstelik belki de takdir edilmez. Takdir edilmesi mi gerekir? Özsaygısı olan insan takdiri ancak Rabb-i Rahim’inden beklemelidir. Onun rızasını ummalı, onun için yapmalı, onun için işlemelidir. ‘’Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok.’’ (Lem’alar, Risale-i Nur)

  İnsanın, her zaman somut bir başarı mı ortaya koyması gerekir? Ortaya her zaman o anda elle tutulur gözle görülür bir şey çıkmayabilir. Ama insan bunu hemen görmek ister. ’’Doğrusu insan çok acelecidir.’’ (İsrâ, 11)

  Yüce Rabb’imiz, kulunun yaptığı hiçbir uğraşı, çabayı, hareketi, teri, gözyaşını zâyi etmez. Gün gelir karşısına çıkarır, insan olan insan anlar ve bilir ki Rabbi onu hiç terk etmedi.

  Rabb’inin verdiği nimetlere şükretmeli insan. Şükretmeli ki nimetler, nikmet olmasın. Şükür sadece kavli yapılamaz. Şükür hem kavli hem fiili yapılmalıdır. Gençlik nimetinin şükrü, gençliğini Allah yolunda geçirmektir misâl. ‘’Gençlik nimetine bir şükür olarak o tatlı nimeti iffette, istikamette sarf etmek lâzım ve elzemdir.’’ (Şualar, Risale-i Nur)

  İnsan her daim hareket halinde olmalıdır. Başka ömrü yoktur zirâ. ‘’Ömür sermayesi pek azdır, lüzumlu işler pek çoktur.’’ (Lem’alar, Risale-i Nur)

  İnsan kendini her daim yenilemek, geliştirmek üzere yaratılmıştır. Yaratıldığı hâl üzere olan kârdadır. Selâmetle…

Kitap söze :” Evleneceğim yıllarda kendimi evliliğe hazırlamak için okuyacağım kitaplar aradım.” diyerek başlıyor. Sahi birçoğumuzun aradığı şey değil midir bu? Hocamız da bu niyetle çıkmış olmalı bu yolculuğa. Yolculuk devam ediyor sonrasında. Diğer evlilik hakkında yazılan kitaplardan farklı işlenmiş bu kitap. Biz okuyucularına hem erkeğin hem de kadının bakış açısını sunuyor. Bu fikir, kitabı ilk elime aldığımdan itibaren çok ilgimi çekmişti. Yani bu kitap iki farklı fıtratın harmanlanmasıyla oluşmuş. Sizce de çok manidar değil mi? Rabbimiz buyuruyor:” Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.” (Hucurat,13) Kitabımız Kur’an da dahi birçok konuda bu iki fıtrattan ayrı ayrı bahsediliyor. Eserimizde de bu şekilde yer verilmiş. Yarısında Ahmet Bulut hocamızın bir erkek gözüyle yani mantık çerçevesinde evlilik bahsi işlenmiş. Diğer yarısında ise Gülseren Gümüş hocamızın bir kadın fıtratıyla duygusal ve şefkat çerçevesinde evliliğe bakış açısı aktarılmış bizlere. Ben kitabımızdan oldukça faydalandım sizlere de tavsiye ediyorum. “İnsan bilmediğinin düşmanıdır.” diye bir söz var. Benim hep çok hoşuma gitmiştir. Dost ya da düşman olmak için bilmek ilk kıstastır. O zaman bilmeye önce fıtratlarımızdan başlayalım mı ne dersin?

Sevgi, insanın en temel ihtiyaçlarından biridir. Evet, insan susuz da yaşar havasızda ama sevgisiz asla…

Neden böyle söyledim biliyor musunuz? Çünkü sevgi; çevremizdeki insanlarla, canlılarla hatta cisimlerle bile büyük bir bağ kurmamızı sağlar, aramızdaki engelleri kaldırır, maddi ya da manevi her türlü eksiğin yerini adeta bir hayat suyu gibi doldurur, güven verir, cesaretlendirir, en zor zamanlarda bitti dediğimiz yerde bize bir umut olur, acılarımıza merhem olur, hoşgörüyü, anlayışı, merhameti artırır.

Eğer hala ikna olmayanlarınız varsa biraz da bilimden ilerleyelim. 1944 yılında 40 yeni doğmuş bebekle bir deney yapılıyor. Bebekler iki gruba ayrılıyor. İlk gruptaki yani kontrol grubundaki bebekleri bakıcıları düzenli bir şekilde besliyor, bezlerini değiştiriyor, ancak gereğinden fazla dokunmuyor, göz teması kurmuyorlar. Henüz bebek olmalarına rağmen bakıcılarının dikkatini çekmek için yaptıkları hareketleri yavaş yavaş azaltıp bir süre sonra da vazgeçiş evresine girerler. Başta gayet sağlıklı olan ve fiziksel ihtiyaçlarının tamamı eksiksiz karşılanan bütün bebekler hiçbir fizyolojik sebep olmadan 4 ay sonra ölür. ( 2. grubu merak edenler araştırabilir.) Bu acımasız deneyden de gördüğümüz gibi “sevgisizlik öldürüyor.’’ Ki bu deneyi de hala tekrarlayanlar var. Deneyenler ve denekler farklı olabilir fakat sonuç hep aynı.

Sevgisizlik bile bu kadar içimizi ürperten değişikliklere sebep olurken sevgiyle inşa edilen bir dünyayı gelin beraber kuralım. O zaman düşmanlıklar kalır mı dünyada? Kırık kalpler, bastırılan gülüşler… Sevginin en çarpıcı özelliği de dönüştürücü olmasıdır. Kötüyü iyiye çevirmek ondan sorulur. Bakın sadece kötülüğü yok eder demiyorum iyiyi, güzeli de artırır.

Tabii biraz da doğru sevgiden bahsetmek lazım. Neyi sevmemiz gerektiğini iyi bilmeli ona göre hareket etmeliyiz. Ben size bu konuda yardımcı olurum isterseniz. Önce en sevilmeye layık olanı bize sevme duygusunu ve arzusunu vereni sevmek size en iyi gelecek şeydir. O hiçbir sevgiyi karşılıksız bırakmaz. Sizi de kötü ve olumsuz sevgilerden korur. Hatta bütün sevme ve sevilme ihtiyacınızı yalnızca O’na duyduğunuz sevgiyle giderebilirsiniz. Hadi bir ipucu daha. Bir şeye olan sevginizi artırmak istiyorsanız onu daha iyi tanımalısınız. Eğer tanıdıkça soğuyorsanız bu zaten başta yanlışı sevdiğiniz anlamına gelir. Çabuk ondan kurtulun ve gerçek sevgiye sığının.

Akademimize katıldığınız için teşekkür ederiz!

İLETIŞIM

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

Üniversite kampüsü

©2021, tahayyülakademi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page